Kalabalıktı. Tahminimce 200-250 kişi vardı. Uzunca bir masa etrafında oturmuş insanlar iştahla yemeklerini yiyordu. Ama ben… Benim iştahım yoktu. Neden diye düşündüm. Babaannemin sadece tanıdığı ben miydim? Akrabalarımız, kuzenlerim, amcalarım, yengelerim, halalarım… Babaannemin tanıdığı herkes bir anda nasıl onu unutup yemeklere odaklanabilmişti?
Bense babaannemle yaşadığımız anıları, onunla geçirdiğimiz güzel zamanları düşünmekten yemeği aklıma bile getiremiyordum. Karnım çok aç olmasına rağmen boğazımdan bir lokma geçmiyordu. İnsanları gözlemlerken, babaannemin ölümünden sonra geriye ne kadar az şey kaldığını fark ettim.
Oysa
daha sadece 12 saat önce…
Hastaneye koşarak gitmiş, yoğun bakımda olduğunu öğrenmiştik. O sırada buradaki insanların çoğu gözyaşlarına boğulmuştu. Sonra o acı haber geldi: Babaannem kurtarılamamıştı. Herkes ağladı, üzüntü had safhaya ulaştı. Ama birkaç saat sonra, o ağlamalar ve üzülmeler yavaş yavaş azaldı, yerini derin bir sessizliğe bıraktı.
Sonra morga götürüleceği haberi geldi. O an hepimiz derin bir hüzünle, yıkılmış bir şekilde, hastanenin bodrum katına doğru yürüdük. Karanlık ve yoğun bir kokuya sahip o soğuk alanda bekledik. Birkaç saat sonra cenazesi teslim edildi. Babaannemi cenaze aracına koyup dedemin evine doğru yola çıktık.
Üzüldük, ağladık, yandık. Ama şunu fark ettim: Çoğu insanın üzüntüsü çok hızlı geçiyordu. Tabii ki üzüntü sonsuza dek sürmeyecekti; Allah’ın verdiği canı yine Allah alacaktı. Her canlı ölümü tadacaktı. Ama cenaze namazı sırasında bile, babaannemin çok sevdiği insanların gülerek, espri yaparak konuşmaları… İşte bu durum, beni derinden düşündürdü. Bu kadar hızlı toparlanmak, cenaze namazında bile ölüme huşuyla yaklaşamamak… Ölümden bu kadar uzak bir hayat mı yaşıyoruz?
Cenaze
namazının ardından mezarlığa, oradan da tekrar dedemin evine döndük. Yine
masalar kuruldu, yemekler getirildi. İşte o an, hayatın bir gerçeğiyle
yüzleştim: İnsan öldükten sonra unutulması yalnızca birkaç saat alıyor. Ve bu
unutulma, en yakınları, en sevdikleri tarafından bile gerçekleşiyor.
Diğerlerini zaten saymıyorum bile…
Bu
durum beni düşündürdü. Hayatı ve insanları belki de fazla önemsiyoruz. Halbuki
her şey geçici. İnsan öldükten sonra, acılar çok çabuk hafifliyor, anılar hızla
siliniyor. Ve nihayetinde, “İnsan, çok çabuk unutuluyor.”
Yorum Gönder
Teşekkürler