Selim, hemşirelik son sınıf
öğrencisiydi. Artık staj zamanı olduğu için hastanede staj yapması gerekiyordu.
Bölgenin en büyük hastanelerinden birinde staj eğitimini görecekti. İlk staj
yeri yoğun bakım ünitesiydi. Dönemin ilk günü erkenden hastanenin bahçesinde
staj arkadaşları ile buluştular. Hastaneye girdiklerinde onları hastanenin uzun
aydınlık koridorları karşıladı. Daha önce de ara ara hastaneye uğramıştı. Oysa
şimdi ilk defa mesleğe atılıyormuş gibi hissediyordu. Hastanenin içerisinde
yoğun bakımı ararken hastalar, doktorlar, hemşireler, hasta yakınları, ağlayan çocuklar,
koşuşturan hastane personelleri gördü. Gördüklerine heyecanı eşlik etmiş,
duyguları birbirine karışmıştı. Nihayet yoğun bakımı bulmuşlardı fakat kapılar
kapalıydı. Kapıda bekleyen hasta yakınlarıyla beraber beklemeye koyuldular. Çok
beklemeden kapıdan içeri giren bir hastane personeline stajyer olduklarını
söyleyince hemen içeri alındılar. Kendilerini içeri alan kişi çok cana yakın
birisiydi, hayırlı olsun dileklerinde bulundu ve tebrik etti. “Sizi hemen
başhemşirenin yanına götürüyorum. O ne yapacağını bilir” dedi. Bütün
stajyerler de onu takibe koyuldular.
Başhemşire Ayşe Hanım, orta
yaşlarının sonunda olduğunu belli eden, yüzünde hafif kırışıkları olan ama bir
o kadar güler bir yüzlü birisiydi. Görmüş geçirmiş biri olduğu her halinden
belliydi. Etrafındakilere ne yapmaları gerektiğini söylüyor, bir yandan da elindeki
dosyaya bir şeyler yazıyordu. Yanına gidip kendilerini tanıttıklarında onları olanca
güler yüzü ile karşıladı. Ayşe Hemşire özellikle stajyerlere önem verir, onlarla
özel ilgilenirdi. Selim ve arkadaşlarının sorulacak o kadar çok soruları vardı
ki... Ne yapacaklardı, görevleri neydi, nasıl problemlerle karşılaşabilirlerdi?..
Heyecanla sorularını sormaya yeltenmişlerdi ki Ayşe Hemşire “Durun bakalım
çocuklar, tüm bu sorularınızın cevabı var fakat önce bir tanışalım bakalım”
dedi. Onları hemşire odasına getirdi ve başladı anlatmaya.
“Hiç unutmuyorum yıl 2008, mezun
olduktan sonra yoğun bir ders çalışma sürecine girmiştim. Emeklerimin karşılığını
KPSS sınavında derece yaparak almıştım. Puanımı görünce çok sevinmiştim fakat
bu sevincim fazla uzun sürmedi. Mezun olalı 2 yıldan fazla olmuştu. Ne serum
takmasını, ne pansuman yapmasını, ne de iğne yapmasını hatırlıyordum. Öğrendiğim
her şeyi unutmuş gibi hissediyordum. Unutmamış olsam da gerçek hasta üzerinde
yeterince pratik yapmadığım için korkuyordum. Tıpkı sizin gibiydim. Ne
yapacağımı bilemeden, ücra bir Anadolu köyüne hemşire olarak atanmıştım. Köylüler
tarafından çok sıcak karşılandığım için hemen içim ısınıvermişti. Fakat bir problem
vardı. Merkeze uzak bir köy olduğu için doktor haftada bir gün gelebiliyor
diğer günler başka köylere gidiyordu. Doktorun olmadığı günlerde oranın doktoru
ben oluyordum. Orada yaşayan insanlar benden çok şey bekliyordu. Kim hasta olsa
beni buluyordu. Elini kesen, boğazı ağrıyan, doğum yapan...Ahh ne zorlu
yıllardı…
Aralarına karışmış onlardan
biri olmuştum. Fakat aklımda hep aynı sorular vardı.
Ben bu iş için gerçekten
yeterli miydim?
Ya yanlış bir şey yaparsam?
İnsan hayatı, sorumluluğu çok fazla.
Evet, bilgim vardı ama çoğu
teorikti. O kadar bilgi hiç özgüven vermiyordu.
Ya deneyim? İş tecrübesi?
Bilgim yetecek miydi? KPSS de yaptığım derece burada işe yaramıyordu.
Bu iş uygulama işiydi ve bu
konuda çok yetersizdim ve bunun farkındaydım.
İçimdeki korkuyu bir türlü atamıyordum.
Her günüm bugün başıma bir şey gelmez umarım diye dua ederek geçiyordu. Daha
ilk günlerde amcanın biri elinde doktor reçetesi ile kapıda belirdi. Kızım
reçeteli iğnem var ve doktor sana yönlendirdi. İğnemi yapar mısın? Biranda elim
ayağım buz kesti. Daha önce staj zamanında iğne yapmıştım. Burada ise doktor
yanımdayken yapmıştım. Şimdi yalnızdım ve ya yanlış yaparsam diye düşünmeye
başladım. Sesim titreyerek, “Amca ben daha yeni atandım, iki yıldan fazla oldu
iğne yapmayalı” dedim. Amca biraz kızarcasına, biraz da hafif gülümseyerek
“Yahu senden daha eskisi yok mu bu köyde? Onun yanına git, öğren ya da
birilerine danış. Senden daha deneyimli birisi illaki vardır” dedi. Amcanın
dediklerinden sonra işler biraz değişti. Durumu kabullenmekten başka çarem
yoktu. Evet, mesleki anlamda çok tecrübesizdim. Bu işi iyi yapan birilerini
bulmam ve ondan öğrenmem lazım diye düşünmüştüm. Civar köylerde benim gibi
birileri var mıdır diye araştırmaya koyuldum. Derken yıllarca buralarda
çalışmış deneyimli bir hemşireye ulaşıp, durumumu anlattım. O da seve seve
yardımcı olacağını söyledi. Sağolsun ondan çok şey öğrendim. O günden sonra çok
rahatlamıştım, problem kendiliğinden çözülmüştü. Mesleki yetersizliğimi
anlayıp, gelişim göstermek için istekli olmam beni farklı kılmıştı. Sonraları
daha başka ne yapabilirim nasıl kendimi geliştirebilirim diye düşündüm. Sağlık
Bakanlığı’na bir dilekçe yazdım. Mesleki açıdan kendimi geliştirebilmek için kurs
talep ettim. O açlıkla kendimi böyle geliştirmeye koyulmuş, ne kadar pratik
eğitim varsa hepsine katılmaya çalışmıştım. Gün geçtikçe öz güvenim artıyordu. Derken
aradan yıllar geçti. Zamanla küçük kasabadan daha büyük bir ile tayinim çıktı.
Daha büyük hastanelerde çalışma fırsatım oldu. Her gittiğim yerden farklı bir
şey öğreniyordum. Artık bazı işler için danışılan kişi oluvermiştim. Zamanla
hem yetişiyor hem de birilerinin yetişmesine vesile oluyordum. Çok şeyler gördü
bu gözler. Evlilik, çoluk çocuk derken olanca hızıyla hayat devam etti. Ben
böyle biraz konuşkanım anlatarak bitmez bunlar kusura bakamayın. Ne
zaman işe yeni başlamış birilerini görsem aklıma eski hallerim gelir heyecandan
böyle lafa dalarım haydi biraz işe koyulalım” diyerek ayağa kalktı.
Ayşe Hemşire’nin serüveni
böyleydi. Artık bölgenin en büyük hastanesinin yoğun bakım ünitesi sorumluluğu
verilmişti kendisine. İşinde ustalaşmıştı. Stajyerlere görevlerini söyledi, istedikleri
zaman danışabileceklerini tembihledi.
Ehliyetimiz var, araç alıyoruz
ama en temel bilgileri bile bilmediğimiz oluyor. Lastik değiştirmeyi veya
yağını kontrol etmeyi bilemeyebiliyoruz.
Bir işin ehliyetine sahip olmamız,
diploma, kariyer veya ismimizin önüne gelen ek kimlikler o konuda usta
olduğumuzu göstermeyebilir. İnsan egosunu bir kenara bırakıp acemiliğini,
çıraklığını kabul ederse, çözülmesi zor zannedilen problemlerin ne kadar kolay
hallolduğuna şahit olur.
Yeter ki, çıraklığımızın farkında
olalım.
İnsanın olduğu yerde hata olur. Önemli
olan soru sorabilmek ve herkesin “biliyorum” dediği yerde öğrenebilen olabilmektir.
Bilmemek ayıplanacak bir şey değildir. İnsanı asıl kıymetli yapan öğrenebilen
olması değil mi?
Peki, çıraklıktan ustalığa
nasıl geçilir?
İnsanın bu hayatta ulaşamayacağı
tek şey vardır…
Daha iyisi…
Keşke farkında olabilsek keşke …
YanıtlaSilÇıraklığının farkında olup doğru tepkiler verenlerden olmak ümidiyle. Elinize sağlık çok güzel anlatılmış.
YanıtlaSilTek rakibimiz kendimiziz dünümüze göre daha iyi olmak aslında bütün mesele
YanıtlaSilHeo daha iyisi olacak mutlaka ve ben de daha iyi olanları kovalamalıyımki hayatımda hatalarımı azaltabileyim. Çıraklık en güzel şeymiş meğer ve yeter ki kabullenebilmek çıraklığını...
YanıtlaSilÇoğu iş usta çırak ilişkisi içerisinde öğrenilirdi, şimdi ne usta çırak bulabiliyor ne çırak usta. Dönem değişse de insanın kendini geliştirmesi gerekliliği değişmedi.
YanıtlaSilİnsanın bildiği ustalaştırdığı ilmini isteyen birilerine öğretirken merhametli olabilmesi ne güzel..
YanıtlaSilGüzel yaklasim
YanıtlaSilMesleğe başladığımızda çoğumuzun hissetiği buydu galiba . . Çıraklığı kabul edip hemen öğrenme sürecine girince işler nasıl da kolaylaşıyor.
YanıtlaSilAh ah keşke
YanıtlaSilÇıraklığın kıymetini bilip iyi değerlendirmek gerek.
YanıtlaSilDaha iyisi için gereken emeği gösterebilelim inşaAllah
YanıtlaSilBilmediğini kabul edip ona göre yol tutmak ne güzel davranış. Ya tersi olsaydı
YanıtlaSilAslında bütün mesele ödeyeceğiniz bütün bedelleri öne çekip sebepleri yerine getirmekte
YanıtlaSilGüzel yaklaşım. Elinize sağlık.
YanıtlaSilYeterki çırak olup, sabır edelim. Me güzel yazmışsınız elinize sağlık
YanıtlaSilGünümüz toplumu böyle malesef. Keşke öğrenmeye açık olsak.
YanıtlaSilİşin gerçeğini hatırlatan çok güzel bir paylaşım.
YanıtlaSilİnsan çıraklığının farkında olmalı
YanıtlaSilİnsanı asıl kıymetli yapan öğrenebilen olması değil mi. Ne kadar da önemli bir noktaya dikkat çekmişsiniz. Özellikle herkesin herşeyi bildiğini zannettiği kulaktan dolma, tutarlilığini test etmeden uyguladığı ve sonuç alamadığı, sonucun sırf bu yüzden çoğu zaman olumsuz olduğu bilgiler yerine, hayatın hiç değişmeyen gerçeklerini öğrenmek.. Asıl kıymetli olanı farkettiren gerçekler. Neyi neden ve nasıl yapılacağını söyleyen. Bunları hatırlatan bu güzel yazı için tebrikler.
YanıtlaSilHayatta hiç birşey göründüğü kadar basit değildir sözünün detaylarını güzelce anlatan bir yazı kaleminize sağlık
YanıtlaSilBilmediğini anlamanın önemli olduğu güzel bir yazı olmuş.
YanıtlaSilİnsanı atalete iten tek şey kendisidir. Başkasına bakmaktan kendini göremez insan. Kendini tanıyan hayatına yön verirYeter ki EGO yapmasın acemiliğini kabul edip yürümeye devam etein. Tıpkı emeklemeye çalışan bir bebek misali.
YanıtlaSilHer mesleğin başlangıcında bir ALAYLI vardır. Önemli olan doğru ustayı seçebilmek.Emeğimize sağlık
YanıtlaSilİşi iyi yapmak önemlidir ama en önemlisi işi iyi öğrenmektir. Her çıraklığı ustaca göğüsleyen başarıya ulaşır.
YanıtlaSilYorum Gönder
Teşekkürler