Bazen anlatmak ister bütün bildiğini karşısındakine…
Bazen görürsün yokuş aşağı doğru gittiğini,
Bağırmak istersin gitme diye,
Sanki bir cam fanusun içinde gibi olursun, Sesin bir tek sana döner…
Bazen göstermek istersin o gerçekliği tüm çıplaklığıyla değer verdiğin kişiye,
Sözünü o kadar dinlemeden gider ki…
O kadar dediklerini onaylarken düşünmez ki…
Evet evet der başını sallayarak,
Hiç duymadığını anlamadan…
O sevdiğin, hırslı olanı…
O sevdiğin, kibirli olanı…
O sevdiğin, seni dinlemeyeni…
O sevdiğin, başı boş gezeni…
O sevdiğin, sorumsuzca davrananı…
Çevirmek istersin gittiği yoldan…
Ne diyebilirsin?
Öyle bir şey olmalı ki durup düşünmeli,
Bir bakmalı sağına soluna…
Öyle dikkat çekici bir kelime bulmalısın ki,
Dinlediği an aydınlanmalı…
Öyle sihirli bir değnek bulmalısın ki,
Dokunduğu an düzelmeli…
Öyle olmuyor maalesef.
Uğraşsız,
Rahat,
Havalı,
Emeksiz birkaç cümleyle olmuyor…
Sabırla,
Uyumla,
Burnunun direği sızlaya sızlaya bekleyerek…
Çabalaya çabalaya kendi yanlışlarınla uğraşarak…
Onun yanlışı ile senin doğrun ilişkili aslında..
Senin albenilerinle onun sana danışmasının ilişkili olduğu gibi..
Senin güzel davranışlarının onun yaşamıyla ilişkili olduğu gibi…
Senin doğru yerdeki cesaretinle onun başıboş hareketlerini sorgulamasının ilişkili olduğu gibi…
Kimse bir anda düzelmedi, kimse de bir anda bozulmadı…
Bu yüzden kimse bir anda düzelmeyecek, kimse de bozulmayacak..
Onun can kulağıyla dinlemesi için,
Bir yolda hırs yaptığını anlamak için koşa koşa yanına gelmesi için,
Reddettiği bir şeye kibir yapmamak için,
Düşünmesi için,
Yani İYİ biri olması için…
Onun hatasını kovalama,
Yanlışını görme,
Siyahıyla uğraşma…
“Kendiyle ilgilenenin başkasını toparlama hakkı olur.”
Evvela kendin…
Yorum Gönder
Teşekkürler