Sıcak bir yaz gününün aksiyon ve macera dolu bir günüydü. Sabah olmuş, gökyüzü masmavi ve çok berraktı. Ağaçların yemyeşil tonları hafif esen rüzgâr ile dans ediyorlardı. Güneş ışığı denizin üstünü bir annenin çocuğunu ısıttığı gibi ısıtıyordu. Öyle güzel bir manzaraydı ki… Hakan birden bu kadar güzel bir yerde olduğunu yeniden fark etmişti. Nasıl olur da insan gözünün önündekini göremez olur? Nasıl oldu da böyle olduk? Ne yediğimizden ne içtiğimizden ne de kazandığımızdan lezzet alır olduk? Hiçbir şey artık tat vermez olmuştu.
Hakan düşüncelere
dalmıştı, eskiden yaşadığı sahneler gözünün önüne gelmeye başlamıştı. Mahalledeki
çocuklarla birlikte akşama kadar sokakta oyun oynarlardı. Ekmek arası salça yerler
ve herkes birbiriyle paylaşırdı. Yakantop, saklambaç, seksek, elim sende, körebe, 9 aylık, tek kale maç gibi farklı farklı oyunlar oynanırdı. Komşular
mahalledeki çocukları kendi çocukları gibi görürdü. Herkes herkesin ihtiyacını
gidermek için imkânı doğrultusunda mücadele ederdi. Çocuklar yardıma ihtiyacı
olanlara gidip yardım ederlerdi. Herkes birbirinin evine giderdi ve sohbetler
olurdu. İmkanlar çok değildi ama ne de güzel eğleniyorlardı.
Nerede o eski günler?
Nerede o eski sohbetler? Nerede o eski arkadaşlıklar? Nerede o eski ticaretler?
Nerede o eski insanların sıcaklığı ve samimiyeti? Hiçbir şey eskiden olduğu
gibi lezzetli değildi. Eskiden olduğu için mi keyif alıyorduk, yoksa
büyüdüğümüz için mi hiçbir şeyden tat almaz olduk? Niçin eskiyi arar olduk?
Yenide bulamadığımız ve eskide aradığımız asıl gerçek neydi?
“İnsanoğlunun bu hayatta ödediği bedel kadar keyif alma hakkı vardır.”
Birden fazla şeye sahipti fakat eskisi kadar hayatında olan şeylerden faydalanamıyordu. Nasıl olur da bir insan birçok şeye sahipken hiçbir şeyden tat alamaz hale gelir? Nerede yanlış yapmıştım diyordu? Milyonlarca insanın sorduğu soru onun da zihninde dolaşıyordu… Peki, gerçekte ne olmuştu? Neden bir insan her şeye sahipken hiçbir şeyi yokmuş gibi hissedebiliyor? Keşke bu durumdan çıkmanın bir yolu olsaydı?
Deneyimsel Tasarım
Öğretisi der ki; Bedelsiz olan hiçbir şeyden tat alamazsın. Aslında zenginlik
ve fakirlik ile alakası yok mutlu olmanın. İlişkide olduğun süreçlere ödediğin
bedel ile alakalı. Ve her şeyin bir kıvamı olduğu gibi bedel ödemenin de bir
kıvamı vardır… Eksildiğinde tatsız tuzsuz bir hayata götürürken, fazlalaştığında
ise esir olacağın bir hayata götürür…
Dünya bir denge
üzerine kurulmuştur. İçindekilerin de o dengeye uyum sağlamasını bekler. Ne
fazla bedel ödemek ne de eksik bedel ödemek, dengede bedel ödemek insanın
hayatından tat almasını sağlar. İmkanlarının ona temas etmesini sağlar.
Peki, hayatımızda olan
şeylerin bize temasını nasıl sağlayacağız? Hayatımızı nasıl dengeye
getireceğiz? O eskiden aldığımız lezzeti yeni hayatımızla nasıl
ilişkilendireceğiz? Bu ve daha fazlasını merak edenler Deneyimsel Tasarım
Öğretisi Seminerlerine davetlidirler…
Dengeleri bozuyoruz sonra düzletmek için uğraşıyoruz….
YanıtlaSilAğzına yüreğine emeğine sağlık bizleri eskiye götürdün o günleri hatırlattın Allah senden razı olsun inşallah 🤲
YanıtlaSilMakaleyi okuduğum vakit bir kez daha 90’ların çocuğu olmanın mutluluğunu yaşadım.Çocukluğumun o saf ve samimi dönemlerine gidip geldim.Acı olan şimdiki jenerasyonun bu durumdan habersiz olup,büyümeleri…
YanıtlaSilMetni yazan hocamızın kalemine sağlık,devamını istiyoruz🙏🏻💐
Yorum Gönder
Teşekkürler