HAZIR MIYIZ?

 Telsiz konuşmaları:


- Komutanım düşman hattındayız. Serbest atış için emrinizi bekliyoruz.
- Kaç kişiler?
- 100’den fazla komutanım.
- Peki mühimmatınız? 4 gündür oradasınız!
- 2 havanımız var komutanım.
- Riskli… Nokta atışı yapmanız lazım, o da mümkün mü?
- Komutanım, Salih envanterde iyi…
- İyi peki… İyi haberler verin. Bir de… Ölmeyin ha!
- (Gülümseme) Emredersiniz komutanım!
- Salih! Salih!
- Havan sende, hazır mıyız?

.

.

- Ya öğretmenim, Salih yine kafama silgi fırlattı ya!
- Salih! Oğlum sen neden sürekli birilerine bir şeyler fırlatıp duruyorsun? Bunu ailene bildireceğim haberin olsun, dedi öğretmeni… Salih kafasını eğdi, gülmemek için kendini zor tutuyordu… Sapanla cam kırma, elektrik borusuyla kağıt mermi yapma konusunda mahirdi. Okul çıkışı arkadaşlarını toplar, akşam çökünce komşuların camına sataşırdı.

- Ahhh! Ulan bu taş ne!

- Abi kesin Salih ve çetesidir!

- Bunlardan bir rahat bulamadık arkadaş, geçen bizim tekiri topal bırakmışlar. Artık kör topal yaşıyor kedi.

 

Mahalleyi birbirine kattıktan sonra ceplerindeki son kuruşlarla aldıkları meyveli buzları yiyorlardı. Günün kritiğini yapıp yarın yapacakları muziplikleri konuşuyorlardı. Akşam herkes evine dönmüştü.

Annesi:
- Salih!

- Efendim anne? (Endişeli…)

- Oğlum bütün mahalleli, okul senden şikayetçi. Biz seninle ne yapacağız? Neden insanları rahatsız ediyorsun? Babana söyleyeceğim seni!

Salih için tehlike çanları çalmıştı. Babası sert, ketum biriydi.

 

Babası:

- Salih!

- Babam benim, hoş geldin! Çok özledim seni! (Gözlerini kaçırarak…)

- Hadi oradan kerata... Katmışsın her yeri birbirine. Yarın benimle geliyorsun.

- Nereye baba?

- Sadece dediğimi dinle, sabah 07:00’de hazır ol!

Sabah olmuş, Salih babasıyla birlikte dışarı çıkmış, arabaya binmişlerdi. 1-1,5 saat kadar yol gitmişlerdi. Salih çok meraklanıyor, babasına soru sormaya yeltense de yutkunup susuyordu. Nihayet gidecekleri yere gelmişlerdi. Geniş bahçeli, bahçe ortasında fıskiyeler, banklar ve banklar üzerinde sohbet eden kalpaklı yaşlılara ilişti gözü. Biraz daha ilerleyip bir atölye içerisine girdiler.

Babası:

- Hayırlı sabahlar paşam, dedi...

- Hayırlı sabahlar evlat, diye cevap verdi Cevat Paşa.

- Sana bizim ufaklığı getirdim. Kendisi nişancılıkta pek mahir, dedi gülümseyerek.

 

Salih’in yüzü kızardı, ayak parmaklarını yere dikti ve kafasıyla yeri izliyordu.

 

- Salih, yüzüme bak bakalım, dedi Cevat Paşa.

Cevat Paşa Kurtuluş Savaşı Mücadelesinde büyük hizmetler vermiş bir topçu albayıydı. Salih kafasını kaldırdı ve etrafını keşfetmeye başladı. Toplar, tüfekler… “Aman ALLAH’ım, bu nedir böyle?” diyor, heyecandan kalbi yerinden çıkacak gibi oluyordu.


Babası:
- Paşam çocuk sana emanet, birkaç gün senin yanında kalsın, biraz akıllansın. İNŞALLAH sana zül olmaz, dedi.

- Selametle, dedi paşa.


Paşa:

- Salih, şu bezi al, gördüğün o topları güzelce parlat bakalım, dedi.

Salih yorulmak bilmeden bir yandan hayran hayran topları izliyor, bir yandan da silip süpürüp bedel ödüyordu. Akıllansın diye getirildiği Kurtuluş Savaşı Derneği ona bir ödül olmuştu. Okuldan sonra otobüse atlayarak 1,5 saat yol gidiyordu. Paşa Salih’i sevmiş, onu bir cevher gibi işliyor, ara ara da anılarını anlatıyordu. Salih, paşanın ağzından çıkanları not alıyor, adeta hipnoz olmuş gibi ne derse yapıyordu. Paşa ona atış talimleri yaptırıyor, sonra kovanları toplatıyor, hedef tahtalarını ayarlatıyordu. Salih bu durumdan çok memnun görünüyor, evde okulda herkese anlatıyordu. Artık uslanmaya başlamış; sapanla, taşla haylazlık işini bırakmış, askeri lise sınavlarına hazırlanıyordu. Topçu paşa olacaktı. Cevat Paşa, Salih’i diğer paşalarla tanıştırmıştı. Salih’in arkadaşları artık topçu birliği paşalarıydı. Onları dinlerken hiç sıkılmıyor, ne ihtiyaçları varsa hemen orada bitiyordu. Onlardan savaş anılarını ve nasıl iyi bir asker olunur, bunun tecrübelerini can kulağıyla dinliyordu. Akşamları eve gelip ayna karşısında tekmil veriyor, oyuncak tüfeğiyle selam duruyordu.


Paşa:

- Salih!

- Buyurun Cevap Paşa amca.

- Al şu tüfeği bakayım. Sağlam tut, göster bakalım maharetini, dedi.

Salih 40 yıllık nişancı gibi tutmuştu tüfeği.

- Hazır mısın, dedi Paşa.

- Hazırım, dedi.

Tek atışla büyülendi gözleri, tam 12’den vurmuştu. Cevat Paşa gözlerini hedefe dikmiş, başını keyifle sallıyordu. Salih nişancılık konusunda doğuştan yetenekliydi, aynı zamanda ilgiliydi de. Cevat Paşa’nın elinde iyice işlenmişti. Onu iyi dinlemiş, sözünden hiç çıkmamış, disiplinli bir şekilde denilenleri yapmıştı. Babası tarafından birkaç günlüğüne emanet edilen yer artık Salih için mesken olmuştu. Askeri lise sınavını kazanmış, artık süreci daha da ciddiye binmişti. Olmak istediği konuda kendini seçeneksiz bırakmış ve bedel ödemişti. Hiç sıkılmadan olmak istediği şey için mücadele ediyordu.


 

10 yıl sonra…

Üniversiteyi de bitirmiş, teğmen olarak orduda göreve başlamıştı. Paşa vefat edeli 6 yıl olmuştu. Ondan öğrendiği çok şey vardı. Çocukken ona komik gelen sapan ile insanlarla eğlenmek artık boyut değiştirmişti. O artık eğlendiği insanların güvenliği için bedel ödeyecekti. Eski öğretmenleri, camını indirdiği komşuları, esnaflar Salih ile gurur duyuyordu. Paşadan öğrendiği o kadar kıymetli bilgiler vardı ki onları kendisinden sonraki nesillere de aktarmak için not etmişti.

4 yıl sonra…

Üsteğmen olarak terfi almış ve özel kuvvetler birliğinde sınır ötesi operasyona katılmıştı. Çok yoğun bir çatışmanın içerisine girmişti, göz gözü görmüyordu barut dumanından. Operasyon, siyasi sınırlar için de belirleyici olacağından titizlikle yürütüyordu.

Operasyonun dördüncü günündelerdi…

Salih bir boşlukta yaslanmış nefesleniyordu, eskilere gitti aklı. Sonra telsiz sesine irkildi hemen.

- Salih! Salih! Havan sende, hazır mıyız?

 

Salih:


- Hazırım!

….

İnsan hayatta hangi yöne bedel öderse o yönde marifet sahibi olur. Neye bedel öderse o, onun için kıymetli olur. Başarmak için ihtiyacı olan şey, o konuda kendini seçeneksiz bırakıp usanmadan mücadele etmektir. Eğilimlerimizin olması yeterli değildir, isteği eyleme dönüştürmemiz gerekir. Hayatın illaki inişleri ve çıkışları olur. Düştüğümüz yerden hemen kalkıp halen bedel ödemeye devam edebiliyorsak, kaybetsek bile kazanmışız demektir. Mesele o mücadeleyi vermeye hazır mıyız?

Hazırsak başlayalım.

Çünkü;

 

“Hayat bize ödediğimiz bedelin karşılığını muhakkak verir.”

5 Yorumlar

Teşekkürler

  1. Kendimi film izlemiş gibi hissettim, duyguları ne güzel hissettirmişsiniz kaleminze sağlık, “hangi yöne bedel ödersek o yönde mağrifet sahibi oluruz”…

    YanıtlaSil
  2. Demek ki isteği eyleme dönüştüremeyenler bir ömür isterler. Demek ki mesele isterken eyleme geçebileceklerimizi isteyebilmek veya isteğimizi eyleme dönüştürebilmekte. Ne mutlu her ikisine de. Kaleminize sağlık.

    YanıtlaSil
  3. Çocukluğuma döndüm bir an :) kaleminize sağlık

    YanıtlaSil
  4. Çok canlı bir anlatım olmuş.
    Film tadında... Verdiği mesaj da cabası...
    Bedel ödedikçe insan marifetlenir insan.
    Bedeli de hedefine yönelik olmalı.
    Aynı Salih gibi.

    YanıtlaSil
  5. Mustafa Sayıcı2 Mart 2024 12:04

    Başarmak için ihtiyacı olan şey, o konuda kendini seçeneksiz bırakıp usanmadan mücadele etmektir. Unutmayacağım yeni bir cümle daha :)

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Teşekkürler