Sıcak ve Yorucu geçen günün sonunda dükkanı kapatmak üzereydi
Abdulkuddüs bey. Tamirci çırakları ve ustalar çoktan paydos etmişlerdi. O da
günün son kontrollerini yapıp çıkacaktı. Mesleği gereği üstü başı çok
kirlenmişti. Eve gidip banyosunu yapıp temizlendikten sonra sessizce dinlenirim
diye düşünüyordu. O sırada telefonuna mesaj geldi. ‘ temiz içme suyumuz bitti.
Eve gelirken getirebilir misin?’ diye hanımı mesaj atmıştı. Bu yorgunlukla
litrelerce suyu taşıyacak olmanın nefesini verdi dışarıya doğru.
Sonra aklına bir anda o soru geldi. ‘ neden evimizdeki suyu
içemiyoruz?’ Henüz dükkanı kapatmamıştı. Masa başında bir anda düşünmeye
başladı. Evdeki su içilemeyecek düzeyde kirli. Peki ama neden kirli? Suyun kendisi faydalıdır. Kaynağından çıkan
saf su temizdir. Ne oluyor da kirleniyor? Temiz su nereden bulunur? Kirlenmiş
suyu kirinden arındırıp özüne nasıl döndürebiliriz? diye arka arkaya sorular
düşmeye başlamıştı aklına.
Arınmanın temizlenmek, saflaşmak, özüne dönmek olduğunu biliyordu. Su
gibi toprağında, havanında ve insanında kirlenmelerinin olduğunu düşünmeye
başladı. Saf olan kaynaktı, başlangıç noktasıydı ve gerçekti. Gerçekten uzaklaştıkça bozulmaların, sahteleşmelerin ve
kirlenmelerin başladığını fark etti. Acaba arınarak öze dönülebilir miydi? Yada
gerçek olana gelen kiri engelleyerek onu koruyabilir miyiz? dedi ve dükkanı
kapatmış çoktan bir arıtıcı satan mağazanın yolunu tutmuştu.
Arıtıcı satan mağaza henüz kapatmamıştı. Satıcıya sordu ‘özellikleri
nedir? Faydası nedir? Suyu özüne döndürebiliyor mu?’ satıcı, arıtıcının içindeki filitreleri
açıklamaya başladı. ‘İlk önce büyük kirlerden arındıran filitre var, sonra daha
küçük kirlerden arındıran filitre, üçüncü filitre ise suyun içindeki zararlı
veya faydalı ayırt etmeksizin tüm bakteriyi arındıran filitre suyu nötr hale
getiriyor. Tıpkı toprağa temas etmemiş yağmur suyu gibi. Son filitre ise suyu
içilebilir hale getirecek tatlandırıcıyı ekliyor’ dedi.
Son söylediği cümle Abdulkuddüsü
sarsmıştı. Çünkü gerçekten uzaklaşıp kirlenenin, bozulanın, bir daha özüne
dönmesi mümkün değildi. Çünkü hayatta her yapılan bir iz bırakırdı. İzin olduğu
hiçbir şey özü gibi olmazdı. Ancak özüne yaklaşabilir, Her yaptığı temizlenme
ile biraz daha saflaşılabilirdi. O zaman yapılacak iki şey vardı. Mümkün
olduğunca kirlenmeyi engellemek ve kirlenme olduktan sonra arınmayı sağlamak.
Peki ne yapabiliriz de, önce kirlerimizden arınırız ve sonra tekrar
kirlenmeyi engelleyebiliriz? Diye düşündü. Bu büyük bir problemdi ve bunu
çözemezse büyüyebileceğini biliyordu.
Suyun olduğu gibi kirlenen her şeyin temizlenmesi için arıtıcısının
olması gerektiğini düşündü. İnsanda düşünceleri ile davranışları ile
bozulabilen ve kirlenen bir yapıya sahipti. Arınması için arıtıcılar neler
olabilir diye düşünürken düşünebilen bir insanın en büyük arıtıcısının aklı
olduğunu fark etti. Çünkü aklı onu zarardan uzaklaştırıp faydaya götürüyordu.
Aklını arıtıcı olarak kullanabilen insan bilinçli hareket ederek arınabilir
yada düşüncelerini filtreden geçirerek zarardan uzaklaşabilirdi.
Bilinci açık tutmanın insanı arıtıcılara ulaştırabiliyorsa, doğru yere,
doğru zamanda, doğru şekilde bedel ödeyen güçlenir, marifetlenir, üretim isteği
artar. Ürettikçe bilinci açılır. Bilinci açılan arınma isteğini canlı tutar ve
bunun için çabalar. O zaman doğru bedel ödemek arıtıcıdır.
Bilinçli insanın amacı vardır. Amacı gerçeğe yaklaşmak olanı kirleterek
amacının dışına çıkartmak çok zordur. Doğru amaç da benim arınma sebebim oluyor
ve arıtıcı görevini üstleniyor.
İnsanın kendini tanıması,
insanın insanı tanıma marifeti, algılamalardaki farklılıkları ve olumlu
veya olumsuz karakter özelliklerini bilmesi, tanıdıkça kiminle iletişim kurması
gerektiğini kiminle ilişki kurması gerektiğini doğru şekilde belirleyebilmesi
onun arıtıcısıdır diyebilir miyiz?.
Yeryüzüne bakıyoruz da, toprak, su gibi somuttan insan davranışlarına
kadar soyut olan her şey kirlenebiliyor veya temizlenebiliyor. Demek ki,
kirlenmenin de temizlenmenin de kuralları var.
Oyunu kurallarına göre oynarsak kazanabiliriz. Kuralın dışına çıktığında kaybeden olacaksak,
kurala göre yaşamaya çalışmak da bir arıtıcıdır.
Abdulkuddüs düşündükçe hayatında var olan ve hayatının içinde harekete
geçirmesi gereken arıtıcıların farkına varmaya başlamıştı. Fark ettikçe de
arınma isteği artıyordu.
Çünkü yasayı biliyordu:
“ Arınan Kurtuluşa Erer”
Gerçekten sapmamak ve arinabilmek ümidiyle. Kaleminize sağlık.
YanıtlaSilElinize sağlık , çok güzel olmuş. Arınabilmek ümidi ile ..
YanıtlaSilGünümüzde kirleticiler çok fazla. O yüzden gerçekten çok iyi bir arıtıcıya ihtiyaç var...
YanıtlaSilEmeğinize sağlık çok iyi bir yazı olmuş inşALLAH bizlerde bize zarar veren şeylerden arınıp özümüze dönebiliriz..
YanıtlaSilSu arıtıcısı çok güzel bir benzetme olmuş. Kaleminize sağlık
YanıtlaSilİnsanın nasıl kirlendiğini ve temizlenmenin somut soyut farkındalığını anlatan bir makale. Arınanlardan Olalım inşaAllah. Elinize sağlık 🎋
YanıtlaSilArınmasını bilen arındırmasını da bilir derler. Arınmak ve arınmak isteyenlere vesile olabilmek ümidiyle. Emeğinize sağlık.
YanıtlaSilYorum Gönder
Teşekkürler